Yıllar evvel bir kitap okumuştum. Adı “Improving Performance: How to Manage the White Space on the Organization Chart”. Yazarları Geary A. Rummler ve Alan P. Brache. 1990 yılında ilk baskısı çıkan kitabın 3. baskısı da 2012 yılında, yani 22 yıl sonra yayınlanmış. Yani, aradan yıllar geçmesine rağmen, anlaşılıyor ki konu güncelliğini yitirmemiş. Aslında hiç yitireceğini de sanmıyorum, çünkü her iş alanında her zaman geçerli bir konu bu. “İş performansınızı iyileştirmek istiyorsanız, organizasyon şemasının arasındaki beyaz alanları da dikkate alıp yönetmeniz gerekiyor”. Kitabın anlattığı şeyler temel olarak bu bakış açısı üzerine oturuyor. Şemaların arasındaki beyaz alanlar olarak kastedilenler de sadece hangi kutuda kaç kişi ile hangi görevin olduğu değil, o kutudaki insanların, diğer kutulardaki insanlar ile nasıl bir iletişim kurarak hangi süreçleri hangi yetkiler, kontroller ve iş akışları ile yönettiğini anlatan süreçler silsilesi.
Her alanda faaliyet gösteren yöneticinin ya da yönetici adayının bence okuması gereken bir kitap bu. Ben doktora tezi çalışmalarım için çok yararlanmıştım bu kitaptaki fikirlerden. Bugün de İK Yönetimi içinde “Performans Yönetimi Süreçleri” özelinde bu fikirler üzerinden giderek bir şeyler anlatacağım.
Dolayısı ile amacımız, “Performans Yönetimi sürecini iyileştirmek”. Aslında “Performans” kelimesinin altında yatan birbirini tetikleyen üç temel seviye var:
Her seviyede, anlamlı bir performans ölçümü yapmak istiyor isek (ki zaten kurumsal başarı için olması gereken budur):
1. Öncelikle, neyin ölçümünü yapmamız gerektiği ve nasıl ölçülmesi gerektiğini belirlememiz gerekiyor (“You cannot manage what you do not measure” – “Ölçmediğini yönetemezsin”).
2. Hemen sonrasında da bu ölçümlere göre elde edeceğimiz hedef sonuçların net bir şekilde, tercihen rakamlara dönüştürülmüş olarak belirlenmesi gerekiyor.
Bu noktada “SMART” hedef oluşturmanın ne olduğu ve faydaları konusunda detaya girmeyeceğim. Ama SMART hedef oluşturmanın yukarıda listelediğim her seviyede ciddi bir ihtiyaç olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü herhangi bir seviyedeki hedefler SMART olarak belirlenmemiş ise, sağlıklı bir performans yönetiminden bahsedilemeyeceği su götürmez bir gerçek.
Artık çoğu kurumda “Performans Değerlendirme Sistemleri” yerine “Performans Yönetim Sistemleri” ifadesinin tercih edildiğini görmeye başladım. Ama yine de farkı tekrar vurgulamak isterim. “Performans Değerlendirme”, “Performans Yönetimi” sürecini oluşturan süreçlerden sadece bir tanesidir. Dolayısı ile, “Performans Yönetimi” yaklaşımı ile bütünleşik bir sistem oluşturmadan “Performans Değerlendirme” sistemleri tasarlamak, nereye varacağınızı bilmeden bir arabaya binip gezmeye benzer. Çok benzin harcarsınız, yorulursunuz, ama günün sonunda en iyimser ihtimalle, belki, – o da boş vaktiniz var ise - “iyi bir yolculuk yapmış olmak” dışında hiçbir şey kazandırmaz. O kadar çaba sonucunda bir yere varmamış olursunuz.
Yukarıda sözünü ettiğim üç seviyenin de kendi içlerinde ayrı iş akışları olması ile birlikte, bu üç seviyenin birbirleri ile olan ilişkisini de tasarıma dahil etmek gerekir. Şöyle ki:
Yani, hedeflerin ve başarım seviyelerinin belirlenmesini içeren planlama aşamasında yukarıdan aşağıya bir sıra izlenmediği takdirde, performansın değerlendirilmesi aşamasında da aşağıdan yukarıya arzulanan başarı etkileşimi gerçekleşmeyecektir.
Yukarıdaki açıklamalarım sadece belirli hedefler ve başarım göstergeleri ile hedef bazlı performans yönetimine işaret ediyor gibi gözükse bile, hemen hemen aynı şeyler yetkinlik bazlı performans yönetimi için de geçerlidir:
Çoğu tartışmada duymuşsunuzdur aşağıda listelediğim söylemleri. Her biri de kendi başına savunulabilir söylemler:
Ama bu söylemleri; bahsettiğim kitabın yazarlarının ilk baskıdan bir yıl kadar sonra Training dergisinin Ocak 1991 sayısında yayınladıkları aşağıdaki makaleden anlamı değiştirmemeye çalışarak tercüme ettiğim 1-2 paragrafı okuyarak bir de birlikte değerlendirin:
“Sorun şu ki; yöneticiler organizasyonlarını (pazarlama burada, üretim şurada, muhasebe koridorun sonunda diyerek) sadece dikey bir şekilde görmeye başladıklarında, ona göre bir yönetim tarzı sergilerler. Bu fonksiyonların üzerindeki üst düzey yöneticiler de dolaylı olarak bu fonksiyonları bireysel olarak değerlendirmeye başlar. Her birimin hedefleri birbirinden bağımsız olarak oluşmaya başlar. Birimler arasındaki toplantılar birim faaliyet raporları ile kısıtlı kalmaya başlar. Örneğin A Birimi sadece B Biriminin geçen ay kaç fatura ürettiğini ve bu rakamın geçen sene aynı ayın sonundaki rakamdan 8 adet daha fazla olduğu gibi bir bilgi alır ve bu böyle devam eder.
Böyle bir ortamda artık her birimin yöneticisi, diğer fonksiyonları, rakipler karşısında yapılan savaşta bir silah arkadaşı olarak görmek yerine düşman olarak görmeye başlar. Birimler; kendi içlerinde sadece kendi sorumluluk alanlarına giren işlerin konuşulup diğerleri hakkında hiçbir fikir yürütülmeyen, aralarında kalın ve yüksek duvarlar olan penceresiz silolar haline gelmiştir.
Bu silolar, daha alt seviyelerde sorunların birimler arası çalışmalar ile direkt olarak çözümlenmesini zorlaştırmaya başlar. Fonksiyonlar arası en ufak sorunlar bile artık en üst düzeye kadar taşınmak zorunda kalır … Silo kültürü, üst düzey yöneticilerin en önemsiz sorunda bile değerli zamanlarını harcayıp, bu işi birlikte çözebilecek daha alt seviyedeki çalışanların gittikçe daha az sorumluluk yüklenip kendilerini önemsiz ve tembel görmelerine neden olur.“
Yazılanların sizlere de çok yabancı kavramlar olmadığını deneyimlerimle biliyorum. İşte bu noktada, İK yönetim biriminin “Bütünleşik Performans Yönetimi” yaklaşımı ile karşılamaları gereken sorumluluklarının kurumlar için ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğu daha da göze çarpıyor. Bu noktada, aslında kurumlar içinde “Kurumsal Stratejilerden” sorumlu bir üst yönetim birimi daha olabileceğini vurgulamak gerekiyor. Ama, böyle bir birimin varlığı İK’nın rolünün önemini azaltmıyor, sadece belki süreç içinde iş akışlarını ve sorumluluk sınırlarını biraz değiştiriyor. Böyle bir birimin de organizasyonda yer aldığı varsayımı ile süreç açısından bakarsak, İK Yönetim biriminin ve buna bağlı olarak ilgili diğer yönetim birimlerinin performans yönetimi sürecindeki rolleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:
1. Tepe yönetim, Kurumsal Strateji geliştirme biriminin katkıları ile üç ya da beş yıllık (ya da yönetim tercihine göre belirlenecek diğer) dönemler bazında kurumsal stratejilerini belirler.
2. İK yetkilileri ve ilgili yöneticiler bir araya gelerek bir sonraki dönemle ilgili hedefler ve hedef değerlerinin, kurumsal hedef kütüphanesi kullanılarak ana iş kolları bazında performans yönetim sistemi üzerinde güncellenmesi sağlanır.
3. İK yetkilileri, ilgili yöneticiler ile bir araya gelerek, organizasyon yapısı ve ana iş kolları bazında yetkinlik kütüphanesini gözden geçirir; hedeflerin sağlıklı bir biçimde dağıtılmasını ve hayata geçirilmesini sağlayacak ilgili iş aileleri, görevler, pozisyonlar ve norm kadro tanımlarını da gözden geçirerek gelecek dönem için gerekli revizyonları yapar.
4. İK yetkilileri, güncellenmiş kurumsal hedef kütüphanesi ve yetkinlik kütüphanesi bazında hedeflerin organizasyona dağıtılması, belirlenen yetkinlik gereksinimleri bazında sonraki dönem gelişim ve kariyer planlarının yapılması, hedef ve yetkinlik bazında ana iş kolları ve / veya belirlenen özel çalışan grupları bazında uygulanacak performans planlama, izleme ve dönem sonu değerlendirme çalışmalarının gerçekleştirilmesi için sistemlerini günceller ve çalışmaya hazır hale getirir.
5. İlgili birim yöneticileri, İK yetkilileri ile birlikte yukarıdan aşağıya doğru hiyerarşik yapıda belirlenip mutabık kalınan takvim çerçevesinde ana iş kolları bazında belirlenen hedefleri, İK yönetimi tarafından uygulamaya alınmış ve hazırlanmış olan ortak sistemi kullanıp, kendi sorumluluk alanındaki birimlere ve en sonunda bireylere aktararak gelecek dönem hedef planlamalarını yapar.
6. İlgili birim yöneticileri; alt birimler, yöneticiler ve çalışanlar bazında dönem içinde aynı sistemi kullanarak gerekli izleme ve revizyon çalışmalarını sürdürür.
7. Dönem sonu geldiğinde:
8. Değerlendirme işlemlerinin tamamlanması ile birlikte:
Görüleceği gibi yukarıda özet halinde anlatılan bu süreci tek başına organizasyon yapısı ve görev tanımlamaları ile açıklamak yeterli olmaz. Aslında hem birimler hem de aynı birim içindeki süreçler arasında birçok etkileşim var. Tüm bunları da ayrıntıları ile düşünüp, olabilecek en yalın ama yeterli kapsamda, süreçlerin hazırlanması ve sorumlulukların tüm ilgili birimlere net bir biçimde anlatılması gerekiyor. Tüm bu çalışmaların hem zamanlama hem de karar etkileşimleri açısından sıralanması ve önceliklendirilmesi de ayrı bir konu.
“Özeti bile böyleyse, bu işin tam ayrıntıları ile dokümante edilmesi nasıl olur” dediğinizi duyar gibiyim. Tek diyebileceğim, hepinize kolay gelsin :)