Bu soruyu sorar sormaz düşüncelerine çok değer verdiğim arkadaşım Uğur Özmen geliyor aklıma. Yıllardır Müşteri İlişkileri konusunda verinin kendisinin ve kullanılma yöntemlerinin öneminden bahseder. Birçok yazısında da ülkemizdeki uygulamalarda toplanan verinin bile nasıl katledildiğinin örneklerini verir. Ki; satış, pazarlama ve müşteri ilişkileri alanında analitik çalışmalarındaki deneyimin dünyada da İK’ daki analitik çalışmalarını kat be kat aştığı su götürmez bir gerçek.
Bir de toplumsal olarak takım tutmadan parti tutmaya tüm seçimlerimizde ne kadar veriden uzak, duygusal, önyargılı ve takıntılı tavır alan bir toplum olduğumuzu düşünürsek, insan bir an için umutsuzluğa kapılıyor ve diyor ki:
“Mevcut ortam ve koşullar altında ülkemizde, İnsan Kaynakları Yönetiminde, doğru ve tutarlı verilerden yola çıkılarak yapılacak analitik çalışmalarının ne şu andaki durumu ne de geleceği pek parlak değil.”
Tabii, bu ilk anlık tepkim. Her zaman her umutsuzluğa düştüğümde “Peki bu koşullarda en azından ne yaparsam biraz daha iyi bir duruma gelebilirim?” diye kendime soran biriyim. Dolayısı ile, İnsan Kaynakları Yönetiminde de herkesin başarının olmazsa olmazı olarak görüş birliğinde olduğu analitik çalışmalarında “ne durumdayız, nasıl bu durumu daha iyileştirebiliriz?” diye kendi kendime sorup cevaplar bulmaya çalışıyorum.
Öncelikle, “Veri Yönelimli İK – Data Driven HR” kavramı artık İK yönetimi ile ilgili tüm profesyonellerin aklında yadsınamaz bir yer edinmiş durumda. Herkes İK yönetiminde daha doğru ve akılcı kararlar verebilmek için çalışana yönelik ayrıntılı verilere ihtiyaç olduğu konusunda hemfikir. Bu tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de böyle. Dolayısıyla en azından önemli bir aşama geçilmiş durumda. Kimseyi verinin ne kadar önemli olduğu konusunda ikna etmeye çalışmamız gerekmiyor. Böyle olunca, İK yönetimi alanında hem operasyonel hem de stratejik alanlarda teknolojiden, daha da özelde, bu alana yönelik bütünleşik uygulama yazılımlarından yararlanma zorunluluğu çok net.
Ama, yönetim ve operasyona dönük kararlarımızın hangi verileri ne şekilde kullanarak alacağımız konusunda şehir efsanesi olma seviyelerine kadar gelmiş birçok yaklaşım var. Asıl konu da zaten bu yaklaşımların hangilerinin işimize ne kadar yarayabileceğine karar vermekte yatıyor. Çalıştığımız kurumun İK süreçleri ve uygulamaları hangi seviyede olursa olsun, bulunduğumuz durumdan daha iyi bir yerlere gelebilmek ve analitik yaklaşımlardan kurumumuzda da yararlanabilmek için birkaç bulgumdan bahsetmek ve önerilerde bulunmak istiyorum:
Analitik alanında gelişen teknoloji ve yaklaşımların avantajı da işte burada kendini gösteriyor. Çünkü, bu alanda geliştirilmiş birçok yöntem, yaklaşım ve hızlı bilgisayarlar sayesinde karmaşık gibi görünen bu çalışmalar kısa zamanlarda kesine yakın sonuçlar alabileceğiniz size özel sistemler haline dönüşebiliyor. Tabii, bu çalışmaların hepsini kendiniz yapmaya çalışmanız yerine, bu konularda uzmanlaşmış veri bilimi uzmanlarından (“Data Scientists”) yararlanmanızı tavsiye ederim.
Gördüğünüz gibi, karmaşık görünen konular artık bilgi teknolojileri ve analitik teknikleri ile basit ve hızlı şekilde çözümlenebiliyor. Yeter ki:
Aksi takdirde, şimdiye kadar benim gördüğüm gibi, renkli grafikleri ekranlarda bir o yana bir bu yana çekip yine sezgilerinize dayanan kararlar vermeye devam edersiniz.